Bazı insanlar, idam cezasının Hristiyanlığın sevgi, lütuf ve affetme kavramıyla çeliştiğini düşüyorlar; ancak böyle bir durum söz konusu değildir. Hristiyan sevgisi, doğruluğa karşı değildir. Aslında, Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlunu verdi; öyle ki Yasa Mesih’te tamamlansın ve günahın gerekli bedeli ödensin (Romalılar 6:23). Demek ki, yargı ve merhamet birbiriyle çelişmezler, tam aksine uyum içerisindeler.
Kutsal Kitap, doğmanın ve ölmenin, öldürmenin ve yaşatmanın zamanı olduğunu söylüyor (Vaiz 3:2-3). Bunun gibi affetmenin ve Yasanın cezasının çekme zamanı da var. Romalılar 13:4’te yönetimler hakkında şunlar söylenmiştir, “…yönetim, senin iyiliğin için Tanrı’ya hizmet etmektedir. Ama kötü olanı yaparsan, kork! Yönetim, kılıcı boş yere taşımıyor; kötülük yapanın üzerine Tanrı’nın gazabını salan öç alıcı olarak Tanrı’ya hizmet ediyor.” Tanrı affetmek ile mahkumiyeti devlet aracılığıyla yerine getirme konusunda bir uyuşmazlık yaşamıyor.
Fakat gelin bu konuda biraz daha düşünelim. Eğer Hristiyanlar sadece bağışlama ve lütuf ile yaşamak ve idam cezasına karşı çıkmalılarsa, o halde tecavüzcüleri ve hırsızları ne yapmalı? Merhamet ve lütfumuzu çoğaltarak hapis cezasından da vaz mı geçelim? Her şey bir yana, onları cezalandırmak lütuf ve bağışlamaya uygun mudur? Tabii ki uygundur. Yaşadığımız toplumun daha iyi olması için Yasayı çiğneyenlere gerekli cezanın verilmesinden yana olmalıyız. Kendi kendimize şunu sormalıyız, bağışlama, sevgi ve lütfu göz önünde bulundurduğumuz zaman, idam cezası ile müebbet ceza arasında nasıl tercih yaptığımızda gerçekten tutarlı oluyor muyuz? Niçin müebbet cezaya karşı çıkmayıp, idama karşı çıkıyoruz? Eğer cezaları sorguluyorsak, sadece tek yönünü sorgulamak doğru olmaz. Her iki yönün de sorgulanması gerekir.
Kısacası, idam cezası ile lütuf ve bağışlanma arasında herhangi bir tutarsızlık bulunmamaktadır.